murathan mungan – ydü sözlük – kibris ta bir sözlükcük | artik haber daha yakin
vakti zamanı ile alp bugdayci ile birlikte olan eşcinsel olduğu bilinen edebi kişilik..(u: belirtilmemiş nedense)(u: derya köroğlu'na olmasa mektubun'u yazdığı da söylenir)(u: amaan)
ve bitti...

sonra yalnız bir opera başladı

ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda

yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim

oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim

ben sende bütün aşklarımı temize çektim.

imrendiğin, öfkelendiğin

kızdığın, ya da kıskandığın diyelim

yani yaşamışlık sandığın

geçmişim

dile dökülmeyenin tenhalığında

kaçırılan bakışlarda

gündeliğin başıboş ayrıntılarında

zaman zaman geri tepip duruyordu.

ve elbet üzerinde durulmuyordu.

sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun,

biraz daha fazla sevdiğim,

biraz daha önem verdiğim.

başlangıçta dogruydu belki.

sıradan bir serüven,

rastgele bir ilişki gibi başlayıp,

gün günden hayatıma yayılan,

varlığımı ele geçiren,

büyüyüp kök salan bir aşka bedellendin.

ve hala bilmiyordun sevgilim

ben sende bütün aşklarımı temize çektim

anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana

bütün kazananlar gibi

terk ettin

yaz başıydı gittiğinde,

ardından,

senin için üç lirik parça yazmaya karar vermistim.

kimsesiz bir yazdı.

yoktun.

kimsesizdim.

çıkılmış bir yolun ilk durağında

bir mevsim

bekledim durdum.

çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.

sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu

yüzündeki küskün kedere,

gür kirpiklerinin altından kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine

çerçevesine sığmayan

munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine

lirik sozcüğü en çok yüzüne yakışıyordu

yaz başıydı gittiğinde.

sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti mayıs.

seni bir şiire düşündükçe

kanat gibi, tüy gibi,

dokunmak gibi uçucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma.

önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük

usulca düşüyordu bir kağıt aklığına,

belki de ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.

yaz başıydı gittiğinde.

bir aşkın ilk günleriydi daha.

aşk mıydı, değil miydi?

bunu o günler kim bilebilirdi?

"eylül'de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen"

notunu buldum kapımda.

altına saat:16.00 diye yazmıştın,

ve 16.04'tü onu bulduğumda.

daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını

takvim tutmazlığını

aramızda bir düşman gibi duran

zaman'ı

daha o gün anlamalıydım

benim sana erken

senin bana geç kaldığını

gittin.

koca bir yaz girdi aramıza.

yaz ve getirdikleri.

döndüğünde eksik,

noksan bir şeyler başlamıştı.

sanki yaz, birbirimizi

görmediğimiz o üç ay,

alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan,

olmamıştı, eksik kalmıştı.

kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış arkadaşlığımıza.

adımlarımız tutuk,

yüreğimiz çekingen,

körler gibi tutunuyor,

dilsizler gibi bakışıyorduk.

sanki ufacık bir şey olsa birbirimizden kaçacaktık.

fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki. zamanla

gözlerimiz açıldı,

dilimiz çözüldü

güvenle ilerledik birbirimize.

gittin.

şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza.

biliyorum

ne sen dönebilirsin artık,

ne de ben kapıyı açabilirim sana.

şimdi biz neyiz biliyor musun?

akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.

birbirine uzanamayan

boşlukta iki yalnız yıldız gibi

acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz

bir zaman sonra

batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca

kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız

ne kalacak bizden?

bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim su kırık dökük şiirim

sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında

ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden

bizden diyorum, ikimizden

ne kalacak?

şimdi biz neyiz biliyor musun?

yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz. umut

ve korkunun

hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada

bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını

bilmeyen

çocuklar gibi

ve elbet biz de bu aşkta büyüyecek

her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz

kış başlıyor sevgilim

hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor

bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan

oysa yapacak ne çok şey vardı

ve ne kadar az zaman

kış başlıyor sevgilim

iyi bak kendine

gözlerindeki usul şefkati

teslim etme kimseye, hiçbir şeye

upuzun bir kış başlıyor sevgilim

ayrılığımızın kışı başlıyor

giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.

kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak,

yazıya oturup

sonu gelmeyen cümleler kurmak,

camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak...

böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır

çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır

içimizdeki ıssızlığı dolduramaz hiçbir oyun

para etmez kendimizi avutmak için bulduğumuz numaralar

bir aşkı yaşatan ayrıntıları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz

çıplak bir yara gibi sızlar paylaştığınız anlar,

eşyalar gözünüzün önünde durur

birlikte yarattığınız alışkanlıklar

korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,

cağrışımlarla ödeşemezsiniz

dışarda hayat düşmandır size

içeride odalara sığamazken siz, kendiniz

bir ayrılığın ilk günleridir daha

her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkta

gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup

kulak verdiğiniz saat tiktakları

kaplar tekin olmayan göğünüzü

geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç

suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz

bakınıp dururken duvarlara

boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çiçek, unutulmuş bir oyuncak,

eski bir çerçeve gibi, hani, unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasinda

kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi

kendimizin içinden

yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar gibi

yeni bir iklime, yeni bir kente,

bir tutkunluk haline, bir trafik kazasına,

başımıza gelmiş bir felakete, işkenceye çekilmeye,

ameliyata alınmaya kendimizi hazırlar gibi

yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi

ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,

ve kazanmış görünürken derinliğimizi

ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde

bir an'ın, yalnızca bir an'ın bütün bir hayatı kapladıgı anlar

o tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi

hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar

denemeseniz de, bilirsiniz

hiç yakın olmamışsınızdir intihara bu kadar

bana zamandan söz ediyorlar

gelip size zamandan söz ederler

yaraları nasıl sardığından,

ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.

zamanla ilgili

bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.

hepsini bilirsiniz zaten,

bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.

dahası onalar da bilirler.

ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,

öyle düşünürler.

bittiğine kendini inandirmak,

ayrılığın gerçeğine katlanmak,

sırtınızdaki hançeri çıkartmak,

yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak

kolay değildir elbet.

kolay değildir

bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek.

zaman alır.

zaman,

alır sizden bunların yükünü

o boşluk dolar elbet,

yaralar kabuk bağlar,

sızılar diner, acılar dibe çöker.

hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir.

bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.

o boşluk doldu sanırsınız

oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir

gün gelir bir gün

başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide

o eski ağrı

ansızın geri teper.

dilerim geri teper.

yoksa gerçekten

bitmişsinizdir.

zamanla yerleşir yaşadıkların,

yeniden konumlanır, çoğalır anlamları,

önemi kavranır.

bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey,

çok sonra değerini kazanır.

yokluğu derin

ve sürekli bir sızı halini alır.

oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık

mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan

her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır

ölmüş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla

günlerin dökümünü yap

benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini

kim bilebilir ikimizden başka?

sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış

bir ilişkiyi, duyguların birliğini, bir aşkı beraberlik haline getiren

kendiliğindenliği

yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyi

bir düşün

emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya

şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor orada

ölmüş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla

bunlar da bir işe yaramadıysa

demek yangından kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda

bu şiire başladığımda nerde,

şimdi nerdeyim?

solgun yollardan geçtim.

bakışımlı mevsimlerden

ikindi yağmurlarını bekleyen

yaz sonu hüzünlerinden

gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim

geçti her çağın bitki örtüsünden

oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından

bakarken dünyaya

yangınlarla bayındır kentler gibiyim:

çiçek adlarını ezberlemekten geldim

eski şarkıları,

sarhoşların ve sucluların unuttuklarını hatırlamaktan

uzun uzak yolları tarif etmekten

haydutluktan ve melankoliden

giderken ya da dönerken atlanan eşiklerden

duyarlığın gece mekteplerinden geldim

bütünlemeli çocuklarla geçti

gençliğimin rüzgara verdiğim yılları

dokunmaların ve içdökmelerin vaktinden geldim.

bu şiire başladığımda nerde,

şimdi nerdeyim?

yaram vardı. bir de sözcükler

sonra vaat edilmiş topraklar gibi

sayfalar ve günler

ışık istiyordu yalnızlığım

kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum

ilerledikçe...kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde

aşk ve acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü

daha şiir bitmeden.

karardı dizeler.

ask...bitti. soldu siir.

büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden

daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım

ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde

aşk yalnız bir operadır, biliyordum: operada bir gece

uyudum, hiç uyanmadım.

barbarların seyrettiği tarapezlerden geçtim

her adımda boynumdan bir fular düşüyordu

el kadar gökyüzü mendil kadar ufuk

birlikte çıkılan yolların yazgısıdır:

eksiliyorduk

mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim

her otelde biraz eksilip, biraz artarak

yani coğalarak

tahvil ve senetlerini intiharlarla değiştirenlerin

birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında

ağır ve acı tanıklıklardan

geçerek geldim. terli ve kirliydim.

sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum

maskeler ve çiçekler biriktiriyordu

linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de...

korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları

ve açık hayatları seviyordu.

buraya gelirken

uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim

atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri

ödünç almadım hiç kimseden hiçbir şeyi

çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için

panayır yerleri...panayır yerleri...

ölü kelebekler...ölü kelebekler...

sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim.

adım onların adının yanına yazılmasın diye

acı çekecek yerlerimi yok etmeden

acıyla baş etmeyi öğrendim.

yoksa bu kadar konuşabilir miydim?

ipek yollarında kuzey yıldızı

aşkın kuzey yıldızı

sanırsın durduğun yerde

ya da yol üstündedir

oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar

ölü yanardağlar, ölü yıldızlar

ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı

aşkın bir yolu vardır

her yaşta başka türlü geçilen

aşkın bir yolu vardır

her yaşta biraz gecikilen

gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler

gözlerim

aşkın kuzey yıldızıdır bu

yazları daha iyi görülen

ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler

ilerlerim

zamanla anlarsın bu bir yanılsama

ölü şairlerin imgelerinden kalma

sen de değilsin. o da değil

kuzey yıldızı daha uzakta

yeniden yollara düşerler

düşerim

bir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğunda

ben yoluma devam ederim. bitmemiş bir şiirin ortasında

darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler

yaşamsa yerli yerinde

yerli yerinde her şey

şimdi her şey doludizgin ve çoğul

şimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi

şimdi her şey yeniden

yüreğim, o eski aşk kalesi

yepyeni bir mazi yarattı sözcüklerin gücünden

dönüp ardıma bakıyorum

yoksun sen

ey sanat! her şeyi hayata dönüştüren.
kendisinin gay oldugu bağzı insanlar tarafından söylensede ismi ismimle benzeştiğindenmidir bilmem inanmadığım iddaya mağruz kalan şair ve şarkıcıdır...

rock tarzı şarkılar yapmaktadır albümü vardır
o hıkayelerı ve siirlerı bır kadına yazdıgını düşündüğüm ancak cınsel tercıhının bu olmadıgı yonundekı rıvayetlerı keşfettıkten sonra şaşkınlık ifadelerını arka arkaya sıralamamı saglayan ınsan...
üç aynalı kırkoda nın yazarı...işi aşkı anlatmak olan inanılmaz yazar...çok yazan çok okunan kişilık
yüksek topukları okuduğumda bir erkek nasıl bir kadının hissedebilceklerini bu kadar iyi anlar demiştim sonra öğrendimki eşcinselmiş kendisi.yaptığı tespitlerde vay be dedirtcek cistendir.hayran olduğum ustalardandır kısaca