bankaci kadinlar – ydü sözlük – kibris ta bir sözlükcük | artik haber daha yakin
hayatından bezmiş, makyajı unutmuş, otuzlu yaşların başlarında ve eliyle düzeltmeye çalıştığı saçları hafif dağınık duranları tapılasıdır.

ekrandaki numara elimde tuttuğum kağıttakini gösterdiğinde, hesabımdaki tüm parayı çekmeye karar vermiş ve bir daha iş hayatına kıyısından bile tutunmamaya dair sözler vermiştim. uzun süredir biriktirdiğim paraydı ve sonunda hayalimdeki honda shadow'u alıp, kendimi yollara vuracaktım. son bir sene, okuduğum tek kitap kerouac'ın on the road'ı iken, aynı güne uyanmayı kabullenemiyordum. bu rüya için, motor ehliyeti de almıştım. istanbul'dan çıkıp, çanakkale üzerinden cunda, ve sonra kafam nerede eserse orada konaklayacağım bir batı anadolu turunu detaylı bile düşünmemiştim. plana projeye, çalışma çizelgesine gerek yoktu artık. içimdeki rüzgarı izleyecektim.

bankonun önünde dikilirken, "bir saniye beyefendi" diyen kadını hafif umutsuz, bolca şaşkın hareketleriyle izlemek büyük keyif veriyordu. o da benim gibi yaptığı işten mutlu değildi, gözleri gitmek istiyorum derken elleri sakarcasına dekontları bir kenara koymaya çalışıyordu. çok az insanda bulunan, şeffaf deri estetiğinde, vücudu muhteşem bir germe sistem gibiydi. vücudunun içinde yanan ışığı görebiliyordum. aklında sadece uzaklar olan insanlarda bulunan ışıktı bu. adama rahat koltuk bile batar, güvenli evi bile hapishane gibi gelirdi içinde böyle bir virüs varsa

"her şeyi bırakıp, motorsikletin üzerinde yaşayacağım" dedim. anlamaz gözlerle baktı.

"bundan sonra tek bir telefon sesi yok, sadece rüzgar olacak, yolda yaşayacağım." dedim. bu sırada telefonu çalmıştı. adını tahmin edemediğim tuhaf kadınlardan bir tanesiydi. ebru değildi, mine olmasına da imkan yoktu. özlem belki biraz mümkün, arzu ise kuvvetle muhtemeldi.

bana gülümseyerek baktı, 2010'un bir mayıs sabahında bu deli de nereden çıktı dercesine gülümsedi. benimle gelmek için yanıp tutuştuğu parmaklarının duruşundan bile belliydi. hesap numaramı girdi ve gözleri açıldı, şaşkınlık bu kadar yakışıyorsa adı kesinlike ebru'ydu. bu yıllar içerisinde hayattan ve kadim lisandan öğrendiğim tek şey iken, ebru hanım bana bakarak;

"beyefendi hesabınızda tek bir kuruş bile yok" dedi. şaşıracağımı ve şok olacağımı düşünüyordu. gülümsedim. beni öyle görünce o da gülümsedi, ön dişleri benimki gibi ayrıktı. talihli olmamız gerekirken, sıcak bir banka şubesinde tıkılı kalmıştık.

"biliyorum" dedim. "telefon faturamı yatıracaktım, sadece gülümsemenizi istedim, çok moralsiz gözüküyordunuz" diye devam edince, bana yadırgar gibi gülümser gibi, hafiften aşık olur gibi baktı. çok güzeldi, telefon faturamı yatırıp, şubeden çıktığımda bir sonraki ay için plan yapmaya başlamıştım bile.