dış güçlerin türkiye içinde yarattığı bir kaç oyundan biri...(u: hrant dink cinayeti,terör,vb..)
aynı dış güçlerin ikibin yıl önce antik yunan devletlerine de oynadıgı oyundur. evet laiklik tartışması iki bin yılaır süregelen bir tartışmadır. şahsi fikrim bir devlet menşeisi olarak (bkz:laikrasi) uygulanmasının zor oldugu yönündedir. zira çok daha köklü oldugunu bildigimiz dinle ideoloji arasındaki olası gerilimin galibi din olacaktır. geçmiş tecrubeler bunu gösterir. zor diye bir şey yok imkansız biraz vakit alır diyenler için (bkz:totaliterizm)
heran elden gidebilecek sanılan rejimdir,
(bkz:laiklik)
(u: laiklik başlığı altından gereksiz olduğu gerekçesi ile silinmiştir) (u: adminim haklıdır, konunun laiklikle değil laiklik tartışması ile ilgisi vardır) (u: özür diliyor, entryi gerekli olan yere alarak hatamı düzeltiyorum)
aşağıdaki yazıda farklı boyutlardan bakılabilecek tartışmadır
Etyen Mahçupyan
(alinti: başörtülü kızların üniversiteye girip girememeleri ilkesel açıdan neredeyse hiç tartışılmıyor. parçası olduğumuz modern dünyanın insan hakları açısından geldiği noktada artık herhangi birinin kıyafeti nedeniyle öğrenim hakkından mahrum edilmesi kabul edilemez bir önerme. dolayısıyla uzunca bir süre laik kesimin bağnaz kanadı başörtüsüne araçsal bir unsur olarak baktı ve bu yasağı iki argümana dayandırmaya çalıştı. bunlardan biri serbest kalması halinde herkes üzerinde başörtüsü baskısının olacağıydı. ne var ki gelecekteki muhtemel bir baskı nedeniyle şimdi karşınızdakine baskı uygulamak epeyce faşizan bir tavır olmanın ötesinde, çatışmayı pekiştirdiği için ilerdeki muhtemel tepkileri de meşrulaştırmakta. kısacası eğer ülkede demokrasi olacaksa, islami duyarlılığa sahip insanların iktidar olmalarını engellemek çok zor ve şimdiki baskı uygulaması hiç istenmeyecek düzenlemelere neden olabilir. nitekim bugün başörtüsünün anayasa’ya girmesi böyle bir adım...
ikinci argüman ise kıyafet yasağının ‘düzenleyici’ bir işlev görmesine dayandırılmaktaydı. yani eğer kıyafet serbest olsa, üniversitelere her türlü giysiyle gelmek serbest olacak ve bir tür ahlaki anarşi ile karşılaşılacaktı. oysa bugün yasak olmayan ancak giyilmeyen sayısız kıyafet düşünmek zaten mümkün. başörtüsü yasağı bu kıyafetlerin giyilmesini engellemiyor. ama insanlar sırf giyilmesi yasak olmadığı için değil, zevk ve moda kavramlarına uygun olarak kıyafet seçmekteler ve nitekim öğrenciler de öyle yapıyor. bu nedenle de başörtüsü yasağının kalkmasının diğer öğrencileri bir anda ahlaken yoldan çıkaracağını savunmanın pek akıllıca bir yanı yok.
bu önermelerin mantıksızlığının apaçıklığı karşısında, yasağı savunan laikler son dönemde daha geniş bir argüman bulmaya zorlandılar. şimdi söylendiğine göre başörtülülerin üniversiteye girmeleriyle birlikte ‘bu değişiklik’ tüm kamusal alanı kapsayacak ve din devletine doğru gidilecektir. anlaşılan üniversiteler kamusal alana açılan dar bir kapı olarak hayal ediliyor ve islami duyarlılığa sahip insanların o kapıda durdurulmaları gerektiği düşünülüyor. bu görüşün eğitime atfedilen yüksek prestijle değil, kamusal alanın sınırlılığıyla ilişkili olduğu ise açık. laik kesim kamusal alanı öylesine dar tanımlıyor ki oraya sadece kendi kimliği meşru olarak girebiliyor. diğer bir deyişle türkiye’de kamusal alan tüm toplumu eşit bir biçimde kuşatan bir konuşma ve eylem alanı değil. bu ülkede ‘kamusal alan’ laik elitin yönetim cihazını elinde tutmasını sağlayan bir imtiyaz alanı.
kamusal alanın söz konusu sınırlılığını sağlayan ise ‘laiklik’ ilkesi. başörtülü bir kızın üniversiteye gitmesi bugün ‘laikliğe aykırı’ bulunuyor. ama bu tespitin gerekçesini kimse bilmiyor... çünkü türkiye’de hiçbir hukuksal metin laikliğin tanımını yapmıyor. böylece gücü elinde bulunduranın yaptığı zımni bir tanım üzerinden güçsüzlerin kamu alanı dışında tutulabilmesini sağlayan tamamen anti demokratik bir ‘ilke’ üretmiş oluyorsunuz. üstelik bu ‘ilke’yi anayasa’nın ‘değiştirilmesi teklif dahi edilemez’ maddesi haline getiriyorsunuz... ve de bu despotik kuralın sonucu olarak bazı insanların öğrenim hakkını kıyafetleri nedeniyle engelliyorsunuz...
türkiye bugün kaçınılmaz olarak ‘laiklik’ adı altında uygulanan bu rejimin meşruiyetini tartışmanın eşiğinde. çünkü başörtüsü yasağını devam ettirmek, zorunlu olarak sırtını ‘sağlam’ bir duvara dayamayı gerektiriyor ve en sağlamı da ‘değiştirilmesi teklif dahi edilemez’ anayasa maddeleri gibi gözüküyor. ama laik kesimin bilmesi gereken bir şey var: laiklik tartışması ‘şu anki’ laikliğin de sonu olacak. çünkü ‘şu anki’ laiklik ne evrensel insan haklarına uygun, ne de toplumsal talepleri kuşatan nitelikte. yani meşruiyet zaafı var...
başörtüsünü gayrı meşru kılma arzusu, sonuçta bizzat laik kesimin kimliksel maşruiyetini sarsacak bir anlam kazanıyor. bu nedenle söz konusu laikler bugünlerde çok hırçınlar. ama hem haksız hem kibirli olursanız, yenilgi günü gelip çattığında doğal olarak biraz hırçın olursunuz...)
Etyen Mahçupyan
aşağıdaki yazıda farklı boyutlardan bakılabilecek tartışmadır
Etyen Mahçupyan
(alinti: başörtülü kızların üniversiteye girip girememeleri ilkesel açıdan neredeyse hiç tartışılmıyor. parçası olduğumuz modern dünyanın insan hakları açısından geldiği noktada artık herhangi birinin kıyafeti nedeniyle öğrenim hakkından mahrum edilmesi kabul edilemez bir önerme. dolayısıyla uzunca bir süre laik kesimin bağnaz kanadı başörtüsüne araçsal bir unsur olarak baktı ve bu yasağı iki argümana dayandırmaya çalıştı. bunlardan biri serbest kalması halinde herkes üzerinde başörtüsü baskısının olacağıydı. ne var ki gelecekteki muhtemel bir baskı nedeniyle şimdi karşınızdakine baskı uygulamak epeyce faşizan bir tavır olmanın ötesinde, çatışmayı pekiştirdiği için ilerdeki muhtemel tepkileri de meşrulaştırmakta. kısacası eğer ülkede demokrasi olacaksa, islami duyarlılığa sahip insanların iktidar olmalarını engellemek çok zor ve şimdiki baskı uygulaması hiç istenmeyecek düzenlemelere neden olabilir. nitekim bugün başörtüsünün anayasa’ya girmesi böyle bir adım...
ikinci argüman ise kıyafet yasağının ‘düzenleyici’ bir işlev görmesine dayandırılmaktaydı. yani eğer kıyafet serbest olsa, üniversitelere her türlü giysiyle gelmek serbest olacak ve bir tür ahlaki anarşi ile karşılaşılacaktı. oysa bugün yasak olmayan ancak giyilmeyen sayısız kıyafet düşünmek zaten mümkün. başörtüsü yasağı bu kıyafetlerin giyilmesini engellemiyor. ama insanlar sırf giyilmesi yasak olmadığı için değil, zevk ve moda kavramlarına uygun olarak kıyafet seçmekteler ve nitekim öğrenciler de öyle yapıyor. bu nedenle de başörtüsü yasağının kalkmasının diğer öğrencileri bir anda ahlaken yoldan çıkaracağını savunmanın pek akıllıca bir yanı yok.
bu önermelerin mantıksızlığının apaçıklığı karşısında, yasağı savunan laikler son dönemde daha geniş bir argüman bulmaya zorlandılar. şimdi söylendiğine göre başörtülülerin üniversiteye girmeleriyle birlikte ‘bu değişiklik’ tüm kamusal alanı kapsayacak ve din devletine doğru gidilecektir. anlaşılan üniversiteler kamusal alana açılan dar bir kapı olarak hayal ediliyor ve islami duyarlılığa sahip insanların o kapıda durdurulmaları gerektiği düşünülüyor. bu görüşün eğitime atfedilen yüksek prestijle değil, kamusal alanın sınırlılığıyla ilişkili olduğu ise açık. laik kesim kamusal alanı öylesine dar tanımlıyor ki oraya sadece kendi kimliği meşru olarak girebiliyor. diğer bir deyişle türkiye’de kamusal alan tüm toplumu eşit bir biçimde kuşatan bir konuşma ve eylem alanı değil. bu ülkede ‘kamusal alan’ laik elitin yönetim cihazını elinde tutmasını sağlayan bir imtiyaz alanı.
kamusal alanın söz konusu sınırlılığını sağlayan ise ‘laiklik’ ilkesi. başörtülü bir kızın üniversiteye gitmesi bugün ‘laikliğe aykırı’ bulunuyor. ama bu tespitin gerekçesini kimse bilmiyor... çünkü türkiye’de hiçbir hukuksal metin laikliğin tanımını yapmıyor. böylece gücü elinde bulunduranın yaptığı zımni bir tanım üzerinden güçsüzlerin kamu alanı dışında tutulabilmesini sağlayan tamamen anti demokratik bir ‘ilke’ üretmiş oluyorsunuz. üstelik bu ‘ilke’yi anayasa’nın ‘değiştirilmesi teklif dahi edilemez’ maddesi haline getiriyorsunuz... ve de bu despotik kuralın sonucu olarak bazı insanların öğrenim hakkını kıyafetleri nedeniyle engelliyorsunuz...
türkiye bugün kaçınılmaz olarak ‘laiklik’ adı altında uygulanan bu rejimin meşruiyetini tartışmanın eşiğinde. çünkü başörtüsü yasağını devam ettirmek, zorunlu olarak sırtını ‘sağlam’ bir duvara dayamayı gerektiriyor ve en sağlamı da ‘değiştirilmesi teklif dahi edilemez’ anayasa maddeleri gibi gözüküyor. ama laik kesimin bilmesi gereken bir şey var: laiklik tartışması ‘şu anki’ laikliğin de sonu olacak. çünkü ‘şu anki’ laiklik ne evrensel insan haklarına uygun, ne de toplumsal talepleri kuşatan nitelikte. yani meşruiyet zaafı var...
başörtüsünü gayrı meşru kılma arzusu, sonuçta bizzat laik kesimin kimliksel maşruiyetini sarsacak bir anlam kazanıyor. bu nedenle söz konusu laikler bugünlerde çok hırçınlar. ama hem haksız hem kibirli olursanız, yenilgi günü gelip çattığında doğal olarak biraz hırçın olursunuz...)
Etyen Mahçupyan