ask – ydü sözlük – kibris ta bir sözlükcük | artik haber daha yakin
hiç aklına gelmediği bir zamanda kapını çalar açmak istemezsin fakat sonunda dayanamayıp açarsın karşındakinin gözlerine bakar gülümser ve kendini bilmediğin bir zamanın avuçlarına bırakırsın tıpkı yağan yağmuda ıslanmak ister gibi.. mantık arama,gurur arama,anlam arama sadece yaşa..
böyle bilmezdik kendisini, meğer insanın içini yakıyormuş. hem tatlı hem acı birşey. ayrıca akıl, mantık dinlemiyormuş, bol keseden atmamak lazımmış, vakti gelince insanı bir tuhaf yapıyormuş, ya da belki bunları yapan aşk değil aşık olunan kişidir.
hayatta en büyük acıyı ve en büyük mutluluğu içinde barındırabilen çok güçlü bir kelime olabiliyor...

mutluluğun en iyisini hakeden insan; onu kaybettikten sonra, o derin acıyı yaşamayı da en güzel biçimde tattığı zaman bu kelimenin hakkını verir...
tasavvufi ögelerle bezenmiş, ayrıca pembe kapağıyla beni kendinden iten ama duyduğuma göre (u: yine) çok çılgın satır aralarına sahip bir elif şafak kitabı.
eğer ; o'nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla o hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin... o'nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, o'nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain... sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, o'ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa, ve o, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa... dünyanın en güzel yeri o'nun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse... hayat o'nunla güzel ve onsuz müptezelse... elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, o'nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar... her şiirde anlatılan o'ysa... her filmin kahramanı o... her roman o'ndan söz ediyor, her çiçek o'nu açıyorsa... bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa, iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa... ıştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa... eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire o'nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın o olduğunu adınız gibi biliyorsanız... mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona o diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi o'na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke o anlatsa" diye iç geçiriyorsanız... kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü... Özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu... hem kimseler duymasın, hem cümle alem bilsin istiyorsanız... o'nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse... ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse... gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de; bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep o'nun yüzü suyu hürmetine... uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa... dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim... gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa... her gidişte ayaklarınız "geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız, sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla... ...o halde bugün sizin gününüz!.. "Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz…. (u: can yücel in şeffaf oda programında aşkın tanımını soranlar için okuduğu yazı) (u: yazarı can yücel değil sanırım)
insan hayatında gerçekleşen ve gerçekleştikten sonra insan hayatının tümünü etkileyen,olağan dünyada,olağandışı bir sihir,bir büyü,bir mucize,gerçeküstü bir duygu,aşk....

anlatılmaz yaşanır....
ufo dan farksızdır, al işte kaç kişi kaç tane entry girmiş, kaçı brbirine benziyor, herkesin aşktan anladığı başka bişey ya da aşk olarak yaşadığı başka birşey, ortada tek bir gerçek var duygu yoğunluğu, kiminde nefretle karışık, kiminde katısıksız safça bir bağlılık

geçici midir, kalıcı mıdır, sonsuz mudur, sonlu mu, kalple ilgili mi cinsellikle mi, kimine göre gereksiz zaman kaybı kimine göre vazgeçmemek, heyecan, macera, mazoşizm, vs

aslında kişiden kişiye değişmesinin yanında, kişinin içinde de değişen bir olgudur, bir zamanlar bana sorsalar engellenebilecek aptal duygular bütünüydü, insanın aklının bi karış havada olmasıyla vuku bulurdu, o yüzden beni bulması biraz zordu, gelip arada kapıyı çalmaya kalksa da kitler kapıyı otururdum, içeri giremezdi, değişti, şimdi yine engellenebilir belki ama aptal duygular mı o kısmında emin değilim, ya da aklın bi karış havada olması şart mı, ya da acaba akıl ne ki aşkı bunla tarif edebileyim, yani demek istediğim aşk karışık birşey

ama yine de insanın mantığına zarar verecek kadar karışık değil azıcık biraz zeka seviyeniz yüksekçe ise, bir de mantığıyla elbirliği yapıp da aşık olunabilir, öyle de bir durum var, yani görüp de salağın birine değil de akıllı başlı olması sebebiyle akıllı başlı birine aşık olunabilir, ya da akıllı başlı değilse de belki de aşık olan kişiye akıllı başlı görünüyordur, belki kendisinin mantıklı oldugunu düşünen kişi de mantıksız olmuştur da göremiyordur, bakın gördünüz, yine karıştı ortalık, yani aşk karışık birşeydir ve aşık olunanı göze güzel gösteren birşey, mantıklı ya da mantıksız